Türkiye’de Eğitim Sorunsalı Üzerine

16 Mayıs 2021
790 kez okundu

Eğitim sorunu ülkemizde eğitimin temel sorunları yerine yan sorunlarıyla ilgilenildiği için çözüme kavuşmamaktadır. Eğitim reformları yalnızca sınavlara ve sınavların şekline göre, öğrenci kabul edecek okulları kontenjanları üzerinden yapıldığı için sorunlar devam etmektedir. Bu çerçevede yapılan değişiklikler yalnızca bohçayı yamamaktan öteye geçememektedir. Eğitim reformu eğitimin temel dinamiği olan öğretmenden ve onların yetiştirilmesinden başlamalıdır. Sonrasında ders geçme kriterleri, nitelikli diye adlandırılan okulların oranı ve bu okullara yapılacak öğretmen atama kriterleri gelmektedir.

Eğitimin dinamiği olan öğretmenlerimiz hakkında…

Öğretmenlik bir defa devlete ataması gerçekleşince elde edilebilecek bir meslek olmadığı gibi hayat boyu öğrenmeyi kapsayan bir meslektir.Milli Eğitim müfredatını ve güncel gelişmeleri kapsayacak bir alan yeterlilik sınavının 4 yılda bir yapılması bu sınavı geçemeyen öğretmenlerin yerini bu sınavı geçen öğretmenlere bırakması gibi bir sistemin getirilmesi öğretmenler arasındaki rekabetin artmasına ve artan bu rekabetin öğrencilere yansımasına katkı sağlayacaktır. Bir sınavda başarısız olan öğretmen diğer sınavda başarılı olup tekrar görevine dönebilmelidir. Dünyada öğretmenin devlet memuru olduğu sayılı ülkelerden biriyiz. Bu durum öğretmenlerimizi köreltmekte, başarı ile başarısız öğretmen ayrımını yapmamıza engel olmaktadır. Başarının ödüllendirilmediği bir sistemde olumlu yönler kendiliğinden yok olabilmektedir.

Öğretmenlerimizi başarı kriterleri ölçüsünde ödüllendirmeliyiz ki bu durum öğretmenlerin üzerinde denetim unsuru olabilsin. Yani elini taşın altına koymayanlar da fark edildiklerini anlayabilsin. Hepimizin dilinde düşmeyen Finlandiya modeline bakarsanız, öğretmenin mesleğe devamlılığı için yıllık olarak yerine getirmesi gereken bir çok kriter vardır. Ancak bu kriterleri sağlarsa mesleğe devam edebilmektedir.

Nitelikli okul oranı ve bu okullara atanacak öğretmen ölçütleri hakkında…

Fen Liselerinden başlayacak olursak bu okulların sayısı Türkiye’de 20’yi geçmemesi gerekmektedir.Bu sayı tutturulursa  bu okullarda okuyan öğrenci sayısı da 2000 civarında olur, bu da LGS’ye giren öğrenci sayısı oranlığında %1 gibi bir orana denk gelmektedir. Diğer öğrenciler de adresleri tutan okula gitmelidirler.Böylece her okulda başarılı öğrencilerin sayısı artacak her okulun başarı düzeyi artacaktır.Sayıca az sınavla öğrenci alan bu okullara atanacak öğretmenler mesleki kıdem puanına göre değil belirli kriterler ölçüsünde atanmalıdır. Mesela yüksek lisans bitirmiş olmak sosyal projelerde yer almış olmak ve en az yılda iki tane kişisel gelişim semineri sertifikası almış olmak gibi…

Sınıf geçme ölçütleri hakkında….

Sınıf geçme kriterleri genel ders ortalaması şeklinde çıkartılıp ders bazlı olmalıdır.Yani öğrenci bir üst sınıfa geçebilmek için tüm derslerden başarılı olmalıdır. Günümüzde bir öğrenci üç dersten kalsa da sınıf geçebilmektedir. Bu durum daha ılın başında öğrencilerin bazı dersleri gözden çıkartmasına neden olmaktadır. Şimdi aklınızdaki soruları duyar gibi oluyorum.Bu sistem olsa orta okuldan liseye kaç öğrenci geçebilir ki dediğinizi duyuyorum. Bir örnek vereyim ABD’ de nüfusun %27’si üniversite mezunuyken Arjantin’de bu oran  % 52’dir. Olması gereken çoğunluğun meslek liselerine yönlendirilmesidir.

Bizdeki meslek liselerinin durumu da ayrı bir konudur. Gerekli düzenlemelerle sonra meslek liselerinin niteliği arttırılıp bir ara eleman fabrikasına dönüştürülebilir. Sağlıklı bir eğitim-üretim dengesinde üniversite sınavına giren öğrenci sayısı beş yüz bini geçmemelidir. Sistem nicelik üzerine değil nitelik üstüne kurulmalıdır.