Sevgili okurlarım, uzun bir aradan sonra tekrar yazıyor olmanın zevki ve heyecanıyla hepinizi selamlarım. Bu seferki yazım belki de pek çok anne ve babanın yakındığı durumların başında gelen çocuklarımızın –özellikle ergenlerin- bizler gibi olmamaları, ortak bir anlaşma dili bulamamamız, hayatın ciddiyetinin farkında olamamaları ve en önemli sorunumuz olan teknoloji ve cep telefonu bağımlılıkları üzerine olacaktır. Bu konular hepimizin az ya da çok yaşadığı çocuklarımız üzerindeki ortak paydalarımız diye düşünüyorum. Lafı uzatmadan konuyu ele almaya başlayalım.
*Çocuklarımız bizim gibi olmalılar mı?
Değerli okurlarım, bizim zamanımızda anne ve babamızla olan kuşak farkımız ortalama 20-25 yıldı yani bizler 15 yaşında bir ergenken (gerçi bizim zamanımızda ergenlik yoktu ama..) 40’lı yaşlarında olan baba ve annemizle konuşabileceğimiz ortak konularımız, bizi üzen veya sevindiren ortak coşku ve hüzünlerimiz vardı. Kısaca dünya bu kadar hızlı değişmiyor, gelişmiyordu.
Günümüzde ise kuşak farkı -hazır mısınız? 4-5 yıla inmiş durumda O yüzden arasında ortalama 25 yaş farkı bulunan bir ebeveynin çocuğuyla arasında 5-6 kuşak fark var diyebiliriz.Hal böyle olunca da bazı anlaşmazlıkların da olması kaçınılmaz görünüyor. Peki ne yapmalıyız? Değerli okurlarım unutmayalım ki değişime ve gelişime direnmek sadece çözümü zorlaştırır. Çocuklarımızı kendi dönemimizin imkan, olanak ve değer yargılarıyla değerlendirmek, bizim zamanımızda diye başlayan cümleler kurmak maalesef hiçbir işe yaramaz çünkü onlar ne bizim dönemimizi ne imkanlarımızı ne de değer yargılarımızı biliyorlar çünkü bunları hiç görüp yaşamadılar. O yüzden çocuklarımızı kendi dönemlerin imkanları içinde ele alamayız. Örneğin bizim zamanımızda ayağımızda adidas, nike ayakkabılar yoktu, bunlar lüks şeylerdi fakat şimdi herkesin ayağında bunlar varken bizlerin onlara sağladığımız imkanları söylerken bunlardan bahsetmemiz onlar için farkındalık yaratmıyor. Bizler okula yamalı kıyafetlerle de giderdik çünkü o şekilde gelen çok öğrenci vardı ama artık böyle bir durum yokken “Biz okula yamalı kıyafetle, ayağımızda lastik ayakkabıyla giderdik.” gibi cümlelerin onlarda farkındalık yaratma şansı yok çünkü çevrelerinde o şekilde kimse yok. Bu konuda tavsiyem çocuklarımızı içinde bulundukları zamanın imkanlarına göre değerlendirmemiz, zamanın değer yargılarıyla ele almamız en doğrusu olacaktır. Çünkü onlar hiç bizim devrimizde hiç bizim şartlarımıza göre yaşamadılar. Onlar için zamanı geri sarmaya çalışmanın bir anlamı yok. Onları dönemleriyle birlikte anlamaya çalışmalı, anlamak için çaba sarf etmeli, ilgi alanlarıyla ilgili fikir sahibi olmalı ve en önemlisi onların dinlenip önemsendiklerini hissettirerek bizler onların zaman ve değerlerine uyum sağlamaya çalışmalıyız. Böylelikle onları bizim alanımıza hapsetmek yerine biz onların zaman ve değerlerine ortak olarak ortak bir dil oluşturabiliriz.
*Hayatın ciddiyetin, zorluklarınız farkına varmalarına, geleceğe odaklanıp uzun vadeli planlar yapamamaları da çocuklarımızda gözlemlediğimiz diğer bir ortak sorumuz diye düşünüyorum. Bunun nedenleri neler olabilir?
Sevgili okurlarım şu bir gerçek ki bu konuda bizim de bazı yanlışlarımız oldu. Çocuklarımızın hayatla yüzleşmesine müsaade etmedik, sorunlarını kendilerinin çözmelerine şans tanımadık. Gerekli, gereksiz her konuyu biz onların yerine hallettik.Okulda bir sorun yaşandı sorunu onun yerine çözmek için okula gittik, arkadaşıyla sorun yaşadı biz onun yerine arkadaşıyla konuştuk, ders çalışmadı, biz çalışıp ona anlattık. Kısacası gelecekte karşılarına çıkacak daha büyük sorunlarla baş etmelerini sağlayacak tecrübeyi kazanma fırsatını onlara tanımadık. Hak etmedikleri şeyleri aldık, hak ettiklerini söylemedik, olumsuzluklarını söyleyenleri dinlemedik, dinletmedik böylelikle gerçek değil de idealize bir dünyanın içine hapsettik onları. Çocuklarımıza hedef koyarken de şuna dikkat etmeliyiz: On ay sonra girecekleri sınav için ya da on yıl sonraki iş hayatları hakkında koyduğumuz hedefler meyvelerini uzun vadede verecek bir süreç olduğu için çocuklar güdülenme sorunu yaşıyor. Koyacağımız hedefler aylık da değil haftalık hatta günlük olursa başarmış olma duygusunu ve başarının vermiş olduğu özgüven duygusunu geliştirir. Çocuklarımızın kendilerine olan güvenlerini yükseltir ve daha iyi işler yapabilmeleri için kendilerinde güç bulabilirler.Unutmayalım ki küçük hedefler büyük başarının merdivenleridir.
*Evet şimdi hepimizin elini kolunu bağlayan, bir yerde bizleri endişeye sevk eden cep telefonu ve bilgisayar bağımlılığına gelelim.
Sanırım en şikayet edilen konu bu. Sevgili okurlarım, daha önce gelişime ve değişime direnmenin bir hata olduğunu yukarıda belirmiştim. İstesek de istemesek de cep telefonları hayatımızın bir parçası haline geldi. Şahsen ben cep telefonuyla yirmi yaşında tanıştım, yani yirmi yıldır hayatımda pek çoğumuz için de bu böyledir. Şu anda telefon çoğumuzun olmazsa olmazı durumda. Peki ya çocuklarımız… Onlar doğduklarından beri, çok küçük yaşlardan itibaren, konuşmayı, yürümeyi bilmedikleri zamanlarından beri bu araçla iç içeler. Bazen yemeklerini yesinler diye bazen yorgun olduğumuzda bizi rahat bıraksınlar diye ellerine cep telefonlarımızı hepimiz vermedik mi? Oysa şimdi ne diyoruz çocuklarımıza “bırak şu telefonu alacağım vermeyeceğim bir daha “ bu bir tezat değil mi? Telefonu onların hayatından çıkarma imkanımız yoktur, buna güç yetiremeyiz, hayatlarından çıkarsak bile yine de onlarda istediğimiz değişimleri gözlemleyemeyiz.
*O zaman ne yapmalıyız?
Sevgili okurlarım bazı gerçekleri değiştiremeyiz ama yönetebiliriz. Ne demek istediğimi açayım. Telefonu çocuklarımıza sorumluluklarını yerine getirdikten sonra bir ödül olarak sunmalıyız. Misal olarak günlük iki saat ya da bir saat ders çalışması gerekiyorsa çocuğumuz bu sorumluluğu yerine getirdikçe sonra elindeki telefonuna karışmamalıyız. Onlara bu aracı bırakmalarını değil onu nasıl yöneteceklerini öğretmeliyiz. Çocuklarımızı sanal dünyadan koparabilmek adına çeşitli spor ya da sanat kurslarına yazdırmalıyız. Farklı ilgi alanları oluşturmalarına yardım etmeliyiz. Mutlaka bir enstrüman çalmayı öğrenmelerini sağlamalıyız. Bir sosyal kulübe üye olmalarını sağlamalıyız ki bilmenin, öğrenmenin, zaman geçirmenin telefon dışında da mümkün olduğunu görsünler. Telefonla aralarına mesafe koymaya çalıştığımızda doğacak boşluk hissinin yerine mutlaka bir şeyler konmalıdır ki çocuklar yoksunluk hissine kapılmasın. Unutmayalım ki her çağın ilgi, istek ve hedefleri farklıdır. Yaşadığımız bu çağ bizim değil onların çağı. Onların olan bu çağı onlardan bizim çağımızdaki gibi yaşamalarını beklemek yanlışlık olur. Kazıda ortaya çıkan Sümer tabletlerinde bile “ bu gençlik nereye gidiyor” yazan bir tablet bulunmuştur. Gelişim ve değişim durdurulabilseydi, her kuşağı kendimiz gibi yapabilseydik bugün hala Sümer devrinde yaşıyor olurduk.Sonuç olarak gelişimi ve değişimi durduramayız ama yönetebiliriz.
Sağlıkla kalın…