ALİAĞA BELEDİYE BAŞKANI SERKAN ACAR’DAN 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ MESAJI

Aliağa Belediye Başkanı Serkan Acar, şahsi sosyal medya hesabı üzerinden yayınladığı mesaj ile tüm kadınların ‘8 Mart Dünya Kadın Hakları Günü’nü kutladı. Başkan Serkan Acar, yayınladığı mesajda şu ifadelere yer verdi: “...

Özgürses Gazetesi
04:07 -
Abone ol
ALİAĞA BELEDİYE BAŞKANI SERKAN ACAR’DAN 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ MESAJI

Aliağa Belediye Başkanı Serkan Acar, şahsi sosyal medya hesabı üzerinden yayınladığı mesaj ile tüm kadınların ‘8 Mart Dünya Kadın Hakları Günü’nü kutladı. Başkan Serkan Acar, yayınladığı mesajda şu ifadelere yer verdi:

“Sevgili Aliağalılar,

Bugün 8 Mart Dünya Kadın Hakları günü. Ülkemizde özellikle 1980’li yıllardan itibaren kadın haklarıyla ilgili bir farkındalık oluşturmak için 8 Mart gündemimize oturdu. Ülkemizde de tüm dünyada olduğu gibi bir kadın hakları sorunu olduğunu görmezden gelemeyiz. Bizim yok dememizle bir sorun ortadan kalkmış olmuyor. Gözlerimizi kapatmakla sorunu sadece biz görmüyoruz. Biz görmüyoruz, ama sorun olduğu yerde duruyor.

Kadın sorununun, kadın hakları sorununun ortaya çıkışının temelinde modernleşme olduğunu da hatırlamak gerekiyor. Modernleşme bizim dünyamıza girmeden kadınla ilgili sorunumuz yok muydu? Vardı tabii ki. Bu kadar görünür olmasının ve sorunun böylesine çözümsüz bir mesele olarak önümüze gelmesinin sebeplerinden biri olarak modernleşme düşüncesinin bizim hayatımıza girmesini gösterebiliriz. Sorunun batıda ortaya çıkışının temelinde de endüstrileşme ve sanayileşmede bir ucuz emek olarak kadının kullanılmasının yattığını tespit etmek mümkün. Sorunun temelinde neyin olduğu değil, şu an bu sorunun nasıl çözüleceğidir bizim üzerinde durmamız gereken.

Biliyoruz ki kültürü saf kalmış, çevre kültürlerden etkilenmemiş bir toplum, bir millet göstermek mümkün değil. Bu toprakları şehit kanlarıyla sulayarak yurt edinen aziz milletimiz de hem kültür olarak hem de sosyal yapı olarak çevre kültürler ve sosyal yapılarla etkileşime girdi. Bu etkileşim aziz milletimizin kültürünün temelinde olan kadınla erkeğin bir arada ve herhangi bir ayrım olmadan birlikte iş görme ilkesini değiştirdi, farklı bir şekle dönüştürdü. Bu dönüşüm içtimaî yapımıza da etki etti. İçtimaî yapımızdaki bu dönüşümler bazı kelime ve kavramların gündelik hayatımızdan çıkıp gitmesine, unutulmasına zemin hazırladı. O kavramların tekrar bizim gündelik hayatımıza kazandırılması kadın hakları gibi birçok sorunun ortadan kalkmasını temin edecektir.

Tüm bunlara rağmen bugün demokrasinin en gelişkin ülkeleri, hatta demokrasinin beşiği olarak bilinen birçok ülkeden yıllar önce bizim ülkemizde, cennet vatanımız Türkiye’de kadınlara bazı hakların verildiğini biliyoruz. Mesela cumhuriyet kurulduktan hemen sonra kadınlara seçme ve seçilme hakkının verildiğini hatırlayabiliriz. Demokrasinin kalesi olarak sunulan bazı ülkelerde kadınlara seçme ve seçilme haklarının yirminci yüzyılın ancak ikinci yarısında verildiğini görüyoruz.

Bazı kelime ve kavramların içtimaî hayatımızdan çıkıp gitmesinin, unutulmasının en önemli yansımasını ne yazık ki kadına karşı uygulanan şiddette görüyoruz. Unuttuğumuz ve içtimaî hayatımızdan adeta kovduğumuz ŞEFKAT – MERHAMET – ÜLFET – ADALET gibi kelimeleri yeniden hatırlasak, yeniden hayatımıza dâhil etsek ne kadına ne çocuğa, hatta ne de hayvana karşı bir şiddet uygulayabiliriz. Tamam, cezaların bir nebze de olsa caydırıcılığının olduğunu görmezden gelemeyiz, ama şefkat sahibi, merhamet sahibi olmayan birinden, kadına karşı bir ülfeti olmayan birinden adalet beklemek de biraz zor değil mi? Her şiddet meraklısının başına bir polis dikmenin imkânsızlığını ise söylemek bile fazla! Bu alandaki adaleti tesis etmek Devletin yapabileceği bir şey değil. Devlet sadece haddi aşanlara, kadına şiddet uygulayanlara karşı caydırıcı olabilecek ceza kanunları çıkarır, ama şiddetin uygulanmasının önünü kesmek kişilerin vicdanında bu kelime ve kavramların yer etmesini temin etmekle mümkün olabilir. Bunun için ise yeni baştan bir değerler eğitimine tâbi tutulmak gerekiyor galiba. Bu değerler eğitimi ile unuttuğumuz ve adeta hayatımızdan kovduğumuz bu kelime ve kavramları yeniden hayatımızın ayrılmaz birer parçası haline getirebiliriz. Şefkat ve merhamet gibi hasletlerin kişinin yaradılıştan getirdiği hasletler olduğu sanılabilir. Tamam, bu hasletlerin yaradılıştan getirilen bazı yönleri olduğunu kabul etsek bile Allah’ın “Biz insanı mükemmel olarak yarattık” müjdesini aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor. Eğer biz mükemmel olarak yaratıldıysak, ki bundan zerre kadar şüphemiz yok, şefkatin, merhametin, ülfetin öğrenilebileceğini bilelim. Bu üç kelime ve kavramı öğrenmek ise beraberinde adaleti getirecektir. Âdil olursak ne kadına, ne çocuğa, ne de hayvana şiddet uygulayabiliriz.

Ülkemizde son zamanların en önemli sorunlarından biri haline gelen kadına şiddetin bu kadar görünür hâle gelmesinin de medya tarafından bir nebze de olsa azaltılabileceği kanaatini taşıyorum. Bununla “kol kırılır yen içinde kalır” demek istemiyorum. Küresel bir köy haline gelen dünyamızda kırılan kolun yen içinde kalması artık neredeyse imkânsız hâle geldi. Medya şiddeti özendiren bir dil kullanıyor. Neredeyse şiddetin, görüntünün, hatta dilin pornografisi ile karşı karşıya kalıyoruz bir medya izleyicisi, bir medya okuru olarak. Medya mesela görüntü ve bugüne kadar kullandığı dili kullanma alışkanlığına bir çeki düzen verse kadına karşı uygulanan şiddetin görünürlüğünde de bir azalmanın olduğuna şahitlik edeceğiz. Çuvaldızı kendimize, iğneyi başkasına batırırsak, başkasının gözündeki çöpü araştıracağımıza kendi gözümüzdekine dikkat kesilirsek büyük ihtimalle birçok sorunun kendiliğinden azalmaya başladığını da göreceğiz.

Bu duygularla kadına karşı şiddetin olmadığı, kadının bir tüketim nesnesi, bir cinsel nesne olarak algılanmadığı günlere biran önce kavuşmamız dileğiyle #8MartDünyaKadınlarGünü’nü kutluyorum.

 

Selam ve hürmetlerimle…”